Bu aralar 18 ay civarı bebeği olan annelerden birçok mesaj geldi. Bu dönemi daha kolay atlatmak için önerilere ama en çok da birinin “Yaşadıkların, hissettiklerin normal ama hepsi geçecek.” demesine ihtiyaç duyduklarının farkındayım. Bu yüzden bu yazı sizin için.

Bebeğiniz emse de emmese de bu dönemde size yapışacak. Hazırlıklı olun. 

Emziren anneler memelerini kesmekle, bebeklerini memeden kesme fikri arasında gidip gelebilirler. 🙂 Ben de öyle hissetmiştim. Gerçekten, ne kadar bunaltıcı olduğunu çok çok iyi biliyorum. Oral hassasiyeti olan, birçok bebekten normal zamanda dahi daha çok emen bir bebeğim vardı. Bu dönemde meme ağzında (hiç ağzından çıkmadan, çıktığında ağlayarak çırpındığı) uyuduğumuz çok oldu. 2 yıl neredeyse hiç tek seferde 2 saatten uzun uyku uyumadım. 27 ay civarı birden gece deliksiz (veya 1-2 uyanarak) uyumaya başladı. Bana da hayal gibi geliyordu. Ama geldi o günler. Hepsi geçti gitti. 

Bunalmanız, sıkılmanız, kendinizi neredeyse çocuğunuzdan kaçmak, kurtulmak, uzak durmak ister halde bulmanız çok çok normal. Kendinizi suçlu veya kötü bir anne gibi hissetmeyin. Ne demiştik, emzirmek normal bir eylem (mucizevi, kutsal vs değil, tüm memeliler emziriyor). İnsana dair ne duygu varsa hepsini emzirirken de hissedebilirsiniz. Hissetmekten korkmayın, kaçmayın. Duyguların kabulü, farkındalığı ve özşefkati yanında getirir. Bununla beraber “Benim neye ihtiyacım var?” sorusunu sormalıyız, yani kendi ihtiyaçlarımızla bağlantıda kalmalıyız. İhtiyaçlarımızı gözardı etmeye başladığımızda değersiz, bıkkın, isteksiz, tükenmiş hissederiz. Bu yüzdendir ki emzirmekten bunalan birçok anne, hissettiği duyguların kendi karşılanmamış ihtiyaçlarından kaynaklandığını fark ettiğinde rahatlar. 

Eşimiz dostumuz etrafımızdaki birçok yetişkin anlayış göstermezken destek isteyeceğimiz ve anlayış bekleyeceğimiz kişi çocuğumuz olamaz, olmamalı. O tamamen dürtüleriyle hareket eden, oldukça primitif bir canlı. Ayrıca bu dürtüleri hayatta kalmasına yardımcı olan dürtüler ve bu yüzden onları engelleyemez ve kolay kolay erteleyemez. Evet dediğiniz birçok şeyi artık anlıyor olabilir ama duygular konusu onun için hala çok karmaşık. Kendi hisleri, annesinin hisleri, babasının hisleri, beyninde olan değişimler, her geçen gün öğrendiği yeni şeyler, maruz kaldığı uyaranlar, bedeninden gelen ve anlam veremediği, çözemediği sinyaller, kontrol edemediği duygular ve duygu değişimleri, anlatamamanın ve yapmak isteyip yapamamanın verdiği hayal kırıklıkları, geceleri başlayan kabuslar ve gerçekle rüyayı ayırt edemediği için yaşadığı kafa karışıklıkları, diş ağrıları, kas ağrıları, ayrılık anksiyetesi ve her aileye özgü olabilecek başka bir sürü şey… İçine düştüğü kaosta bildiği en stabil, en güvenli, en sarıp sarmalayıcı, sevgi dolu liman olan annesine sıkı sıkıya sarılması en beklenen, en doğal şey. Ancak anneden gelen sinyaller karmaşık olduğunda, mesela o zaten ayrılmaktan korkarken annesi de ondan kaçtığında iyice annem gidecek korkusu duyarak daha çok yapışır. 

Gidin bol bol mıncıklayın, sarılın, siz ona yapışın, o istemeden siz emzirmeyi teklif edin. Bunun iki faydası var. İlki, bebek sürekli bir şeyler talep ettiği için hissettiğiniz bunalma azalacak çünkü o talep etmeden siz veriyor olacaksınız. İkincisi, annem yanımda bir yere gitmiyor mesajını alan bebeğiniz daha az endişe yaşayacak, daha az yapışacak. 

Her gün sokakta vakit geçirmeye çalışın; evet soğuk biliyorum ama gerçekten dört duvar hapis hayatı bu ayda bir çocuğa yaramıyor bu yüzden kısa da olsa her gün sokağa çıkmaya çalışın.

Atıştırmalıklar ve farklı içecek alternatifleri elinizin altında hazır olsun. Meme dediğinde önce onlardan teklif edin. 

İhtiyaç emmeleri ve sıkıntı emmelerini ayırmanın kolay bir yolu var. İhtiyaç emmesi ise oyun, yiyecek, içecek, sokak gibi hiçbir alternatifi kabul etmez. O durumda reddetmeden emzirin. Alternatifler aklını çeliyorsa hemen o yönde harekete geçin heyecanlı bir şekilde alternatife yönlendirin. 

Destek alın. Aile, dost, konu komşu, akraba, bakıcı imkanınız hangisiyse ondan destek isteyin. Gerçekten modern zamanın olumsuz etkilerini en çok ebeveynler ve çocuklar görüyor bence. Tek başımızayız, yalnızız, çocuklarımız da çoğunlukla evde kapalı. Bu yüzden desteksiz olmuyor. 

Ebeveynlik bir ekip işi. Her ne kadar genellikle babalar daha çok çalışıyor, eve daha az zaman ayırıyor olsalar da evde oldukları zamanlarda çocuğun sorumluluğunu paylaşabiliriz. Güvenelim, ihtiyacımızı net şekilde ifade edelim, babalara da çocukları ile bağ kurmaları için fırsat verelim.

Kendinize ait zaman yaratabildiğinizde sizi rahatlatacak bir şeyler yapın, ev işi değil. (Kahve, duş, kısa yürüyüş, camın önünde nefes, birkaç sayfa kitap, kısa bir dizi, müzik, varsa hobiniz…) 

Çocuğunuzun duygularını aynalayın. Sadece öfke anlarında değil, tedirgin, huzursuz, mutlu, heyecanlı, korkmuş ne olursa olsun aynalayabilirsiniz. Onu kaosa sokan duygu karmaşasını, duygularının neler olduğunu bilmek ve kabul edildiğini hissetmek biraz olsun hafifletir. 

Önceden ruhsal sıkıntılarınız olduysa, terapi veya tedavi gördüyseniz bu dönemde yine benzer duygular içinde hissediyorsanız mutlaka bir uzmana başvurun. Emzirme ile uyumlu birçok ilaç mevcut. Ruh sağlığınıza önem verin çünkü o her şeyden önemli. 

Kendi hislerinizden bahsedin. Hem çocuğunuza, hem eşinize dostunuza. Bunu yaparken bebeğinize onu istemediğinizi düşündürecek ve çevrenizdekilere de suçlu hissettirecek söylemlerden kaçınmaya çalışın. Pozitif bir ben dili kullanın. (Yani yapmak istemediğiniz değil, istediğiniz şeyden net olarak bahsedin.) Ben yorgunum dinlenmeye ihtiyacım var, biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var, sakinliğe ihtiyacım var, duşa girmek istiyorum, yürüyüş yapmak istiyorum, bir kahve içmek istiyorum… 

BENCE BU ÇOK ÖNEMLİ: Sizi yargılamadan dinleyecek, eleştirmeyecek, çözüm önermeyecek, sadece anlaşıldığınızı hissettirecek ve “bu yaşadıkların normal” diyecek biri ile mutlaka konuşun. Kimseniz yoksa bana yazın. Dinlerim. 

Bebeğiniz kordonla 24 saat size bağlıyken, önce kucağa gelir, sonra yere iner emekler, sonra tutunup sıralar, sonra yürür; git gide uzaklaştığını düşünürsünüz ama o uzaklaşabileceğini anladığı her dönemde anneye daha çok yapışır, işin doğası budur. Bilinçlendikçe korku da artar, yapışıklık da. Yani bebeğiniz henüz küçükse, büyüdükçe ayrılacak uzaklaşacak beklentisine girmeyin, en azından 2-3 yaşına kadar. Beklentiler de bizi çocuğumuzun ihtiyaçlarını görmekten uzaklaştırır. 

Bu yapışıklık 16 ay civarı başlayıp 24-26 aya kadar devam edebilir. Özellikle dişler tamamlanana kadar sık uyanışlar genellikle devam eder. (Benim çocuğum zaten hep böyleydi diyenleri duyar gibiyim, evet hep böyleydi ve böyle olması normal.) 

Herhangi bir sebeple bebeğinizi memeden ayırmanız gerekiyorsa veya ayırmaya kesin olarak kararlıysanız, bunu şefkatle yapmak mümkün. Ancak tam da bu düşkünlük dönemine denk geldiyse bağ odaklı çalışan bir psikologdan veya bir emzirme danışmanından destek almanız iyi olabilir. (Uzman seçerken bir not- özellikle emzirme ile ilgili danışacağınız uzmanın mama/biberon/emzik üreten firmalarla sponsorluk anlaşmaları varsa lütfen şüphe ile yaklaşın.) 

Acıkma içgüdüsü ortaya çıktığında doyurulması (emmek veya yemek),
Merak duygusunun desteklenmesi,
Uyku sinyallerinin takip edilmesi,
Duygularının aynalanması.
Bunların ortak noktası nedir? Her birinde çocuğun kendi bedeninden veya içinden gelen sinyallerin kabul edilebilir olduğunu, onlara güvenmesinin sağlıklı olduğunu vurgulamış oluruz. Böylece kendini tanır, neye ihtiyacı olduğuna kendi karar verebilir. Yetişkinlikte kendini tanıyan, kendine yetebilen, özsaygısı ve özgüveni yüksek bir birey olmasının temellerini daha bebekken ona bu şekilde kabul vererek atarız. 
Yani bu davranışlarımız çocuğa der ki, “Bedeninden gelen sinyallere güven”. Böyle yaparak daha doğmadan önce ona bahşedilmiş olan şu inancını da doğrulamış oluruz. “Hayatta kalmanı sağlayacak olan şey iç güdülerine güvenmek.” Ve bebek dönem dönem emmeyi azaltırken dönem dönem arttırır. (Ek gıdada da aynı şekilde bazen çok bazen az yer, bazen bazı gıdaları reddeder, hepsinin bir sebebi vardır.) Bu dönemler neredeyse her bebekte aynıdır. Demek ki normaldir diye düşünebiliriz. Ben özellikle 2 yaşından küçük ve henüz kendini sözel olarak ifade edemeyen bebeklerin emme düzenine müdahale edilmesini (özellikle de gece çünkü gündüz başka şeylerle oyalandığında bebek emmek istemeyebilir, ama gece bedenimizin sesi daha yüksek çıkar) şu sebeple doğru bulmuyorum. ( Bu kısım ek gıdaya geçişle ilgili blog yazımı yazarken bulduğum bir araştırmadan.) 

Bebeğin kendi talebi yerine saatli emzirilmesi, içgüdüsel olarak hissettiği açlık sinyallerini yok saymasına sebep olur. Henüz acıkmamış da olsa o saat geldiğinde beslendiği için, bir süre sonra sadece beslenme saati geldiğinde sinyal vermeye başlar. Bu bir bebek için hayatta kalma yetilerinden en önemlisini (acıkma içgüdüsünü) yitirmesi demektir ve ilerleyen yaşlarda da negatif etkileri devam eder. İngiltere’de 10.000 çocuk üzerinde doğumlarından 14 yaşına kadar takip edilerek yapılan bir çalışmaya göre her yaşta uygulanan standart testlerde bebekken saatli beslenen çocukların başarı oranları daha düşüktür. IQ seviyelerinin de ortalama 4.5 puan daha düşük olduğu görülmüştür. Bugün ebeveynlik yaparken iç güdülerine güvenmeyi öğrenmek için bu kadar çaba gösteriyorken anne/babalar, çocukken o içgüdüleri dinlemek/köreltmemek önemli olsa gerek diye düşünüyorum. 


Burada bir son not: Bebeğini emzirememiş, erken memeden kesmiş, saatli emzirmiş, uyku eğitimi vermiş vs durumdaki anne/babalara kötü hissettirmek için yazmıyorum bunları. Bilgi güçtür. Henüz kararını vermemiş, iç sesini duymakta zorlanan ailelere fikir olması için yazıyorum. Bunun yanında o aile için en doğrusunu yine o aile bilir. Başka problemler veya zorlayıcı şartlar, istemedikleri ve içlerine sinmeyen kararlar vermelerine sebep olmuş veya oluyor olabilir. Telafilerin her daim mümkün olduğunu hatırlatmak isterim. Çok zorlayıcı durumlar mevcutsa, karar aşamasında mümkünse aile ve çocuğun bağını gözeten uzmanlardan, şefkatli geçişler için destek alınabilir. Çünkü en mecbur kaldığımız durumları aşmanın bile daha şefkatli, ailenin genel refahını daha koruyucu yolları vardır, belki biz bilmiyoruzdur. Sadece şunu unutmayalım. Bir çocuk büyütmek çok fazla emek ister. Dolambaçlı yolları, bazen içinden çıkılması çok güç hatta imkansız görünen çukurları olabilir. Kolay ve kısa yollar, basit hap çözümler, davranış odaklı, herkese aynı şekilde sunulan yaklaşımlar gerçekten bizim lehimize olabilir mi, lütfen sorgulayalım. Hepimiz tek tek çok özel ve biriciğiz. Hem çocuklarımız, hem de biz anne babalar çok değerliyiz. Duygusal olarak tükenmemek için yollar ararken, çocuğumuzun en doğal davranışlarını sorun ve tükenme sebebimiz olarak görmek yerine önce kendimize sonra destek ve anlayış için çevremizdeki yetişkinlere dönelim. 

5 Thoughts to “18 AY ATAĞI”

  1. İyi geceler.18 aylık kızım küçük Helenim tamda yazdığınız şeyleri yasıyorum.hiç bir aile büyüğümüzde olmadığı için kendimi o kadar kimsesiz hissediyordum ki.size instegramda denk gelene kadar.hem 18 ay arağı hemde 1 haftadır atesli grip geciriyoruz ikimizde.üst üste geliyor gibi hissediyordum her şey.uzun süreden sonra ilk kez sayenizde bu gece yalnız olmadığımı hissettim.tesekkürederim?

  2. Tam da Çıldırma noktasındayken, son günlerde sağlıklı düşünemez olmuşken, ve kendimi çocuğumu hatta hayatımı bile sorgularken tesadüfen burada olmam kesinlikle Allahin yalniz değilsin ve hepsi geçecek mesajı. Terapi gibi geldiniz. Sizin gibi insanlar aslında ne çok kalbe şifasınız. Iyi ki varsınız ❤

  3. Gerçekten beni anlatmışsınız yazıya denk geldikten sonra okuyunca kendimi çok daha iyi hissettim teşekkürler 👏

  4. Yazinizi bastan sona okudum
    Suan ihtiyacim olan tek sey bu yaziyi okumakmis
    Kaleminize saglik cok ama cok tesekkür ederim.
    18. ay atagi doye arattim Google da ve siz ciktiniz karsima.
    Tekrardan sagolun

  5. Merhaba. Ben de 4. evladım olmasına rağmen atak sıçrama bunları sosyal medyada duyduğum halde okumak istememiştim. Bir de bunu öğrenip bir şey daha yüklenmeyeyim istedim yanlış düşündüm belki ama ruh halim o şekildeydi nedense. bu akşam Google’a yazıp aratınca ,yazınızla karşılaştım. Allah razı olsun . çok istifade ettim. Hatta çıktısını alıp buzdolabına asayım da herkes mi okusun acaba diye düşünmeden edemedim

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.