Başlangıç notları:
Yalnız değilsiniz.
Dramsız Disiplin kitabı işte böyle başlıyor. Çünkü bu kitabı eline alan birçok ebeveyn eminim sınır koyma konusunda etrafındaki diğer ebeveynlerin kendisinden çok daha iyi iş çıkardığını düşünüyordur. Oysa gerçek hiç de öyle değil. Kimse mükemmel değil. Buna inanmanızı yürekten diliyorum. Kitabın sonlarına doğru yazarların kendi ebeveynlik hatalarından örnekler paylaştıkları bir bölüm de var ki bence bu bölüm özellikle çok kıymetli. Zaten kitabın geneline bakarsak, insana kendini yetersiz hissettirmeyen, genel geçer yöntemler önermeyen ve akıcı bir dili var. Ebeveynlikle ilgili tavsiyeleri okurken (ve hatta kendi tavsiyelerimi yazarken de) aradığım şey bana bir yaklaşım önermesi. Ben o yaklaşımı alayım, evireyim çevireyim, kendime döneyim, eşime döneyim, çocuğuma döneyim, içinde yaşadığım topluma döneyim, şartlarıma döneyim ve sonra bütün bunlara göre hayatıma o yaklaşımı adapte edeyim. Bu yüzden bu kitabı sevdim. Kitapta bir yaş sınırı belirtilmemiş ancak yöntemlerin birçoğu 2,5-3 yaş sonrasına daha uygun. İlk 2-5-3 yıl için çocukları olabildiğince özgür bırakıp, yakınlarında olarak keşif yapmalarına izin vermek, öfke veya kriz anlarında aynalamak, doğru davranışı basitçe söylemek yeterli. Başlangıç özeti:
*Davranışa hayır, çocuğa evet de. Bence bu en önemli adım olabilir. Çünkü biz çocuğumuzun hata yapmaktan korkmasını istemiyoruz. Aynı zamanda bir hata yaptığında bizden bunu saklamasını da istemiyoruz. Bilmeli ki ben ne hata yaparsam yapayım, ebeveynlerim beni yine de olduğum gibi seviyor ve kabul ediyor. Bu kesinlikle davranışı meşrulaştıran bir şey değil. Çünkü bu ilk adım, çocuğumuza sağlıklı bir iletişim kurarak onu doğru davranışa yönlendirmenin ilk adımı. Bu yüzden kitapta diyor ki “Çocuklarımızla ilişkimiz, yaptığımız her şeyin merkezinde olmalı.”
*Bağlantı kur ve yönlendir. İlerleyen bölümlerde bağlantı kurma ile ilgili daha çok detay var ama kısaca çocuğun hatalı davranışına hemen tepki vermek yerine önce onun yanında olduğumuz ve her şeyi beraberce aşabileceğimiz mesajını iletmek önemli. Unutmayalım, kitapta da belirttiği üzere çocukların en çok iletişime ihtiyaç duydukları zamanlar yaramazlık yaptıkları zamanlardır. Tepkisel yaklaşmamak için ise yaramazlığa yanıt vermeden önce durup şu üç soruyu sormak gerekiyor: Neden? Ne? Nasıl? (Parantez içleri benim yorumlarım.)
-Çocuğum neden böyle davrandı? (Davranışın altındaki ihtiyaca odaklanmak.)
-Ona şuan ne öğretmek istiyorum? (Cezasını çekmesini mi, doğru davranışı öğrenmesini mi?)
-Bunu en iyi nasıl öğretirim? (Bağırarak, mahrum bırakarak, ceza vererek yani korkutarak mı, yoksa ileride doğru tercihi kendi kendine yapabilmesi için iç sesini bulmasına yardımcı olarak mı?)
*Aynala, onu duyduğunu göster, onay alınca vermek istediğin mesajı ver. Yani mesajımızı vermek için yaramazlığı öğrendiğimiz/tanık olduğumuz ilk an doğru zaman değil.
*Her zaman çocuğun gelişimsel kapasitesini, kendine has mizacını, duygusal stilini ve durumsal bağlamı düşünmeliyiz. Kendi çocuğumuzu en iyi biz tanıyoruz. Bunun yanında içinde bulunduğunuz durumsal bağlam bu konuda oldukça belirleyici olabilir. Benden bir örnek; babası yurt dışına uzun bir seyahate giden çocuğun sınırları sık sık zorlaması davranış bozukluğundan değil, baba hasretinden olabilir. Baba ile ilgili hissettiği duyguların görülmesi, konuşulması, desteklenmesi direk olarak sorunlu davranışların düzelmesini sağlayabilir. (“Neden?” sorusunu sormayı unutmuyoruz.)
*Bir çocuk için bir kez işe yarayan yöntem başka sefer yaramayabilir. (Çünkü biliyoruz ki şartlar değiştiğinde her şey değişir.)
*Unutmayın. Çocuğunuz beklediğiniz davranışı yapmıyor değil “Yapamıyor.” Daha önce yapmış olsa dahi bu kez yapamıyor olabilir. Nedeni ise aslında beyin gelişimi ile ilgili. Bu kitapla ilgili beni en çok tatmin eden şey kesinlikle beynin işleyişi ve gelişimi hakkında öğrendiklerim oldu. Bu konuya ilgi duyuyorsanız “Bütün Beyinli Çocuk” kitabını da okuyabilirsiniz. Ben henüz okumadım ama okunacaklar listemde.
Beyin Değişir:
*Beynin alt katı sürüngen beyindir. Alt beyin küçük çocuklarda bile çok iyi işler. Daha çok yönlü ve karmaşık düşünceden sorumlu üst beyin ise doğumda gelişmemiştir. Bebeklik döneminde büyümeye başlayan üst beynin gelişimi 20’li yaşlara kadar devam eder.
*Çocuğunuz ne kadar zeki, sorumluluk sahibi ve vicdanlı olursa olsun her zaman kendini iyi yönetmesini ve iyiyi kötüyü ayırt etmesini beklemek adil değildir. ( Ben bunu şöyle yorumluyorum: “Bu çocuk normalde hiç böyle değil, neden böyle yapıyor ki şimdi?” dememek gerekiyor. ) Bunu yetişkinler bile her zaman yapamaz. Biz gelişmiş üst beynimizle dahi her zaman mantıklı düşünemiyorsak, henüz gelişmemiş üst beyniyle çocuğumuzdan bunu beklemeyelim.
*Çocuklar yorgun, aç, bunalmış, aşırı uyarılmış olduklarında kapasiteleri değişkenlik gösterir. Örneğin çocuğunuz tam yemek öncesi alakasız bir konuda kriz yaratıyorsa, belki de çok acıkmış ve bekleyemiyor olabilir. Sağlıklı bir atıştırmalık vererek yemeğe kadar sabretmesine yardımcı olabilirsiniz.
*Nöroplastisite: Beynin fiziksel mimarisi yaşadığımız deneyimlerle değişir. Örneğin, farkındalık egzersizleri beyin bağlantılarında, bir insanın başkalarıyla ne kadar iyi etkileşim kurduğunu ve zor durumlara ne kadar iyi adapte olduğunu ciddi anlamda etkileyen gerçek değişimler yaratır.
*Birlikte ateşlenen nöronlar birbirlerine bağlanırlar. (Benim çıkarımım ile bir örnek; uyku saatleri bakım veren ve çocuk için sürekli bir stres kaynağı ise veya çocuk uykuya geçişte sürekli stres yaşıyorsa çocuk beyni uykuyu stresle ilişkilendirebilir. Ve artık yapılan araştırmalardan biliyoruz ki bebekler mışıl mışıl uyuyor görünse dahi stresli bir şekilde uykuya geçtiyse vücudundaki stres hormonu yüksek seyretmeye devam eder. Bu yüzden yoğun stres yaratan uykuya geçiş tecrübeleri sonrasında her şey yolunda görünse dahi bebeğin beyninde ne yazık ki istemediğimiz türden bağlantılar kurulmasına sebep olur.)
*Beyin derinliklidir. Ses tonu ve beden dili ile korkutucu ve tehditkar olursak çocuğun alt beyni devreye girer. Alt beyin tepkiseldir. Hayatta kalmamızı sağlamak için savaş-kaç-donakal tepkilerinden birini vermemizi sağlar. Aynı anda hem alt beyinde hem de üst beyinde olamayız. Alt beynin tepkiselliği her zaman egemendir, çünkü hayatta kalma içgüdüsü her şeyden daha baskındır. Alt beyinde bu işlevi gören kısım amigdaladır. Amigdala bir tehdit hissettiğimizde alarm çalmakla ve bizi tetikte tutmakla görevlidir. Böylece hayatımızın tehlikede olduğunu düşündüğümüzde hızla harekete geçebiliriz. (Ormanda vahşi bir hayvanla karşılaşan insanın canını kurtarmak için gereken stratejiyi saniyeler içinde geliştirmesini sağlayan kısım amigdaladır. O an karşısında tehditkar ve saldırgan bir hayvan varken mantık(üst beyin) devreye girmez.)
*Öfkeli veya korkmuş birinin fotoğrafını görmek bile bakan kişinin amigdalasını aktif hale getirir. Bir araştırmada izleyiciden fotoğrafta gördüğü duyguyu tahmin etmesi istenmiş. İzleyici duyguyu adlandırınca amigdala hemen daha az aktif olmuştur. (Benim açıklamam: Duyguyu tanımlayabilmek için üst beyne geçmeniz gerekir. Alt beyin ve üst beyin aynı anda aktif olmadığı için duyguyu tanımladığımızda amigdalanın aktifliği azalır.) Bu da şu anlama geliyor, bir kişi hissettiği duyguyu adlandırdığında korku ve öfke seviyesinin düştüğünü belirgin şekilde hisseder. (Benim çıkarımım: Kendi duygularını adlandıramayan çocuğumuza zor duygular yaşarken aynalama yapmamız işte bu şekilde amigdalanın aktivitesini azaltarak krizi yatıştırır. Böylece çocuğun alt beyinden üst beyne geçmesi kolaylaşır. )
*Eğer çocuğumuz alt beyinle hareket ettiği sırada biz de ona alt beynimizle cevap verirsek alt beyinlerimiz çatışır. Oysa biz çocuğumuzun mantıklı hareket edebilmesi için üst beynini harekete geçirmek isteriz. Fakat karşımızda öfkeli veya saldırgan bir çocuk gördüğümüzde bizim de amigdalamız ateşlenir. Amigdalanın tek amacı kazanmaktır. Ancak biz çocuğumuza karşı bir savaş kazanmayı değil, onunla bağlantı kurmayı amaçlarız. Bu yüzden aynalama yaptığımızda aslında sadece çocuğumuzun değil bizim de amigdalamız aktifliğini kaybeder (hatırlayın öfkeli fotoğraftaki duyguyu tanımlayınca amigdala aktifliğini kaybediyordu), üst beyne geçişimiz kolaylaşır. Öfke/ kriz anlarında veya hemen ardından çocuğumuzun hızlı bir şekilde üst beyne geçiş yapmasını sağladığımızda, çocuğumuz o anlarda üst beynini harekete geçirmeyi öğrenmeye başlar. Çünkü birlikte ateşlenen nöronlar birbirine bağlanır.
Ebeveyn Hataları:
*İlgili ebeveynler yaptıkları her küçük hatada ya da zor bir duruma bütün beyin açısından yaklaşma fırsatını kaçırdıkları her an için çoğunlukla kendilerini suçlayacaklardır. Bu hataları sadece farkındalık için dikkate alın. Kendinizi affedin. (Benim çıkarımım: Sürekli hatalarıma odaklı olduğumda, kendimi suçladığımda o anda kalmakta ve çocuğumun o anki ihtiyacını görmekte çok zorlanırım. Geçmişi geçmişte bırakıp şu ana odaklanırsam o zaman şuan hata yapma olasılığım azalır. Geçmişin telafisini ancak şuan doğru davranmaya çalışarak yapabilirim. Kafamda sürekli kendimi suçlayarak değil. )
*Ebeveyn hataları bile çocuklar için oldukça değerlidir. Onlara hepimizin insan olduğunu, hata yapabileceğimizi ve hatalarımızın sorumluluğunu alıp telafi edebileceğimizi öğretebiliriz. Hatalar önemli öğrenme fırsatlarıdır.
*Dramsız disiplin çocukların istediğiniz gibi davranacağını garanti etmez. Size, çocuklarınızı kısa vadeli iş birliğine teşvik etmek için daha iyi bir şans sunar. Dramsız disiplin çocuklarımıza “Seninleyim, arkandayım, en kötü zamanında, davranışlarını beğenmesem de seni seviyorum ve senin için buradayım.” Dememize izin verir. Hiçbir ebeveyn her senaryoda bu mesajı sürekli veremez ama bunu istikrarlı olarak sürdürebilir.
Öneriler:
*Hayır demek yerine koşullu bir “Evet” (Evet bir hikaye daha okuyabiliriz ancak yarın.)
*Çocuk sınırı aştığında bedeninde fizyolojik bazı belirtiler gözler. Bunu “Yaptığı şeyden dolayı kötü hissediyor.” diye tanımlayabiliriz. Sınırı aşmaya dair bu ilk farkındalık oldukça sağlıklıdır. Gelecekteki davranışlarını belirleyen bir vicdan geliştirdiğinin göstergesidir. İç sesi oluşmaya başlar.
*Çocuğa ne yapması gerektiğini söylemeyip, kendisine sorabiliriz. Böylece nasıl davranması gerektiğinin kararını verme şansı elde ettiğinde gelecekte daha iyi kararlar verebilir hale gelir. (Biraz daha büyük yaşlar için.)
*Yaramazlık yaptıkları her an bize, neyi daha iyi anlamaya ve öğrenmeye ihtiyaçları olduğunu sezme fırsatı verirler. Bu yüzden sınırları aşmaları, sürekleri denemeleri sağlıklıdır ve normaldir.
*Tepkisel ebeveynlik yerine proaktif ebeveynlik. (Gözlem yaparak çıkabilecek tartışmaları olmadan engellemek.) Özellikle daha küçük yaşlardaki çocuklar bir arada oynarlarken bir kol mesafede olup sürekli gözlemlemek, olası çatışmaları önceden fark edip dikkat dağıtarak engellememize olanak sağlar. Ya da açken çabuk sinirlendiğini bildiğiniz çocuğunuza, işinize ara verip atıştırmalık bir şeyler vermek olası krizleri engeller.
Neden önce bağlantı kurmalıyız?:
*Çocukların en üzgün oldukları anlar bize en çok ihtiyaç duydukları zamanlardır. Elbette bıkkın, öfkeli, kontrolden çıkmış hissetmek istemezler.
*Bağlantı kurmak dinlemeyi ve sözel ve sözsüz empati kurmayı gerektirir. En basit sözsüz bağlantı yöntemi dokunmaktır.
*En çirkin ve kontrolsüz durumda dahi bağlantı kurmaya çalışmamız ilişkimize ne kadar değer verdiğimizi gösterir. Çocuklara sevdiğimiz kişinin seçimlerini beğenmesek bile ilişkide olmanın ve sevmenin ne demek olduğunu öğretir.
*Bir çocuk öfke nöbeti geçirirken onunla bağlantı kurmak olumsuz davranışı güçlendirmez mi?
Öfke nöbeti sırasında alt beyin üst beyni ele geçirmiştir. Sinir sistemi öyle bozuktur ki esnek olma ve duygularını yönetme kapasitesi yoktur. Öfke nöbetleri durdurulması gereken kötü tecrübeler değil çocuğa sevildiğini hissettirmek için bir yardım fırsatı olarak görülmelidir.
Bakım verenin tekrar tekrar duygusal olarak kavrayıcı ve duyarlı davranarak çocuğa yaşattığı deneyimler, çocuğun beyninde otokontrol ile kendini teskin etme becerisi geliştirmesine yardımcı olur, onu daha fazla esnekliğe ve bağımsızlığa götürür.
*Şırmartmadan nasıl bağlantı kurarız?
Şımartmak çocuklarınıza ne kadar sevgi, ilgi ve zaman verdiğinizle ilgili değildir. Çocuklarınıza kendinizi vererek onları şımartamazsınız. Çocuklarınıza her istediklerini fazlasıyla verdiğinizde, her şeye evet dediğinizde, çok para harcadığınızda, etraftaki herkesin emrine amade olduğu düşüncesini verdiğinizde şımarabilirler.
Çocuğa gönül rahatlığı ile cömertçe verebileceğimiz şeyler, sevgi, bağlantı, ilgi ve zamandır.
Bağlantı, çocuğu güçlüklerden kurtarmak değildir. Zor zamanları çocuklarımızla birlikte geçirmek, dizlerini kanatıp fiziksel acı çekiyormuş gibi duygusal acı çekerken de yanlarında olmaktır. (Öfke dolu, üzgün, korkmuş, kontrolü kaybetmiş olan çocuk kortizol salgılar ve gerçekten ruhunda fiziksel acıya eş bir acı hisseder.)
“Tepki vermek” yerine “Yanıt vermek”:
*Yanıt Esnekliği. Her durumda herkes için geçerli basmakalıp bir teknik bulmaya çalışmaktan kaçının. Bütün stratejileri kendi ebeveynlik tarzınıza, çocuğunuzun mizacına ve duruma göre uyarlamalısınız.
Bir yaramazlığa şahit olduğunuzda hemen tepki vermeyin.
Köpek balığı müziğini kapatın. (Ekranda kıyıya dalgaları vuran bir deniz var, arka planda hoş ve sakin bir müzik çalıyor. Bir süre sonra müzik duruyor. Görüntü aynı, bu kez arka planda köpek balığı saldırılarının olduğu filmlerdeki gibi gittikçe gerginlik ve stres yaratan bir müzik çalıyor. Aynı görüntüye bakarken iki farklı arka plan müziğinde farklı duygular hissediyoruz.)
Köpek balığı müziği bizim çocuğumuza yanıt verirken arka planda aslında nereden beslendiğimizle ilgili. Gelecekte ne olacağına dair endişe ile ya da geçmişten bir korku/önyargı/alışkanlık ile yanıt verdiğimizde çocuğumuzun gerçekte neye ihtiyaç duyduğunu ve vermek istediği asıl mesajı kaçırırız.
Benden bir örnek; geçmişte sizden hep çalışkan olmanız beklenmişse, notları düşen çocuğunuza bu beklenti ile veya gelecekte başarısız olacağından, üniversiteye gidemeyeceğinden endişe ederek yaklaştığınızda kendinizi ona çalışkanlığın önemini anlatırken bulabilirsiniz. Oysa yapmanız gereken notlarının düşmesine sebep olan asıl sebebi bulmak (mesela o konuyu anlamakta zorlanıyor, öğretmeni ile iletişim sıkıntısı yaşıyor, sınıfta zorbalığa uğruyor, babasının şehir dışında oluşundan etkileniyor vs. olabilir) ve notlarını yükseltmek için beraber bir yol çizmek olmalı.
*Nedeni araştırın. Veri elde etmeden teori kurmak tehlikelidir. Merak etkili disiplinin temelidir. Çocuğum bunu neden yaptı? Ne elde etmeye çalışıyor? Bir şey mi istiyor? Bir şey mi keşfetmeye çalışıyor? Aslında ne söylüyor? – Merakınızın öfkenizin yerine geçmesine izin verin.
*Yalnızca davranışı yönlendirmek yeterli değildir, insan davranışı çoğunlukla amaç güdümlüdür. (Davranışçı ekolün neden yetersiz kaldığının açıklaması bu olsa gerek. Benim çıkarımım: Çocuğun uyanma davranışını ortadan kaldırmak için belli müdahalelerde bulunuyorsunuz peki arkasındaki amaca/amaçlara ne oluyor? Amaç iletişim, amaç hasret gidermek, amaç bağ kurmak, amaç karın doyurmak, amaç susuzluğu gidermek, amaç emerek antikor almak, amaç büyüyen bedenine göre annenin sütünü arttırmak, amaç duyusal gelişim sağlamak, amaç korkularını yenmek, amaç güvende hissetmek, amaç bakım verenin orada olduğuna emin olmak, amaç diş ve kas ağrılarını dindirmek, amaç duygularını regüle etmek ve daha nicesi olabilir. Neden uyku eğitimi içime sinmiyor sorusunun cevabı bu. Ben ağlatarak veya bir şekilde ağlatmadan uyanışlara son verdiğimde çocuğumun bu amaçlarına ne oluyor? Kendiliğinden ortadan yok mu oluyor? Yoksa bunları benden karşılayamayacağına inanarak talep etmekten vaz mı geçiyor?)
*”Nasıl” hakkında düşünün: Çocuklar bizimle bağlantı kurduklarında onları hoş ve oyuncu bir ortamla meşgul ettiğimizde genelde çok daha hızlı işbirliği yaparlar. Bunu belirleyen şey “Nasıl”dır. Eğer saygılı, oyuncu ve sakinsek çok daha etkili bir disiplinci olabiliriz.
Dramsız Bağlantı Döngüsü:
*Rahatlatın: Birinin koruyucu ve sevecen bir şekilde bize dokunduğunu hissettiğimizde beynimizde ve vücudumuzda (oksitosin gibi) iyi hissettiren hormonlar salgılanır. Kortizol (stres hormonu) seviyelerimiz düşer. Çocuğunuza sevecen bir şekilde yaklaştığınızda beyin kimyasını yararlı bir şekilde değiştirirsiniz.
Çocuğun göz hizasından aşağıda, sakinlik iletecek bir beden duruşu ile konumlanın.
Bu duruş sadece çocuğu değil ebeveyni/bakım vereni de rahatlatır.
Sözlü ve sözsüz mesajlar birbiri ile çelişiyorsa çocuk sözsüz mesaja inanır. (Benden bir not: Canım benim derken dişlerimizi sıkıyor ve öfkeli bir ton kullanıyorsak, öfkemizi dikkate alır.)
*Onaylayın: Davranışı onaylamasanız bile duygularını onaylayın. Çocuklarımıza nasıl hissedip hissetmeyeceklerini söylediğimizde onların deneyimlerini önemsiz kılarız.
Çocuk üzgünken duyguyu tanımlamak aşırı derecede güçlü bir yanıttır. (Aynalama)
Anlaşıldığını hisseder, otonom sinir sistemini sakinleştirir ve şiddetli duygularını yatıştırır. Böylece tepki verip saldırma isteğini frenleyebilir. (Alt beyinden üst beyne geçiş yapabilir.)
Çocuğa duygusal bir söz dağarcığı ve duygusal bir zeka sağlar. Böylece hissettiklerini tanıyıp isimlendirebilir, bu da duygularını anlamasına yardım eder. Bu sayede duygularının kontrolünü yeniden kazanmaya başlar ve yönlendirme safhasına geçebilir.
*Dinleyin: Duyguları coşmuş bir çocuğa sürekli bir şeyler söylemenin zerre kadar etkisi yoktur. (Benden bir not: Özellikle çocuğunuz 3 yaşından küçükse, uzun uzun cümlelerin hiç etkisi olmaz. Olabildiğince az kelime ile konuşmak gerek. Mesela aynalarken, korktun, üzüldün, öfkelendin, özledin gibi tek kelime ile ifade etmek yeterlidir. Daha büyük çocuklarda da önceliğimiz “dinlemek” ama gerçekten kalpten dinlemek olmalı.)
*Duyduklarınızı Yansıtın: Onaylamadan farkı, anladığımızı bazen empati yaparak, bazen de yönlendirerek yansıtmaktır. (Örnek: Abisine “senden nefret ediyorum” diyen çocuğa “Abinden nefret ediyorsun” demeyiz. Burada biraz daha yönlendirici olmak gerekir. “Çok kızgınsın” diyebiliriz. Biraz önce birlikte oynarken çok eğleniyordunuz ama şimdi ona çok kızgınsın. Kızgın olman sorun değil.” diyerek bu yaşadığı duygunun geçici bir duygu olduğuna ve nefret değil sadece kızgınlık olduğuna vurgu yapabiliriz. Bazı durumlarda “Ben de böyle bir durumda gerçekten öfkelenirdim.” gibi de yansıtma yapabiliriz. Sen böyle hissediyorsun ve bu çok normal mesajı veririz. )
Bunun en büyük avantajı onlara sadece sevgimizi değil ilgimizi de iletmesidir. Ebeveynler bazen bir çocuğun ilgimizi istemesinin kötü bir şey olduğunu düşünürler. “Yalnızca ilgimi çekmeye çalışıyor.” derler. Bu bakış açısındaki sorun bir çocuğun ebeveynlerinin onu fark etmesini ve yaptığı şeye dikkat etmesini istemesinin bir şekilde anormal olduğunu varsaymasıdır. Aslında ilgi isteyen davranış yalnızca gelişimsel olarak tamamen normal değil aynı zamanda ilişkiseldir. İlgi, dünyanın her yerindeki tüm çocukların ihtiyacıdır.
Çocuğum büyürken yazılarınızı okuduğumda kalbim dinleniyor❤ iyiki varsınız