Okulda 3. Haftasındayken bir gün İpek okulda anne diye ağlamış. Öğretmeni sakinleştirmiş ama İpek öğlene kadar sürekli camın önünde oturmuş, hiçbir şeye katılmamış. Ara ara da ağlamış. Yemekten önce beni aradı öğretmeni. Şuan iyi ama yemekten sonra gelip alın dedi. 1 saat kadar erken almış oldum. Çok özledim anne seni dedi sadece. Okula gitmeyeceğim gibi bir şey söylemedi. Okulu seviyorum ama seni çok özlüyorum dedi. Oysa oryantasyon süreci sadece 7 gün sürmüş ve hiç sorunsuz geçmişti. Bu durum sanırım o ilk heyecan geçtikten sonra gerçeklerle yüzleştiklerinde yaşanıyor. Kimi çocukta 2-3 hafta, kiminde 1 – 1,5 ay belki daha da sonra ama neredeyse her çocukta oluyor, yani normal bir durum. Okulda öğretmenler de zaten hemen söylerler çoğu çocuğun bu evreden geçtiğini. Bu yüzden, korkmayın bir süre sonra geçecek.

( Not: Eğer bu durum kardeş gelmesi, ailede ölüm, boşanma, travmatik bir olay vs. neticesinde yaşandıysa psikolog desteği almak iyi olabilir. Aynı şekilde süreç çok uzuyor, çocuğu okulda öğretmeni asla sakinleştiremiyor, her gün çığlık kıyamet ayrılıyorsa yine psikolog desteği iyi olur. ) .

İpek sonradan o akşam birkaç kere okula gitmek istemediğini, orada beni çok özlediğini söyledi. Biz bununla ilgili neler yaptık onları anlatacağım.

Öncelikle her çocuğa aynı şeyler yaramıyor. Bu yüzden deneyerek çocuğunuza ne iyi geliyor bulmanız lazım.

İlk önereceğim şey elbette kitaplar. Özlemekle ve okulla ilgili kitaplardan İpek’in favorileri “Özlediğim Zaman” ve “Avucumdaki Öpücük” kitapları. Bu iki kitabı çok seviyor, özellikle ‘Özlediğim Zaman’ kitabını ezbere biliyor, bazen açıp kendisi ezberden okuyor. Bu konularda piyasada çok kitap var, beğendiğiniz birkaç kitabı edinebilirsiniz.

İpek’e her konuda en iyi gelen şey, oyunda yaşadıklarını ve farklı senaryoları canlandırmak… Biz şöyle oynuyoruz (İpek böyle kuruyor oyunu): İpek, anne oluyor ben öğretmen oluyorum, aynı zamanda bir oyuncak bebek de İpek oluyor onu da ben konuşturuyorum. Bebeği konuştururken veya öğretmen rolü oynarken İpek beni ‘Şunu de, böyle yap’ diye yönlendiriyor. Bu sayede aslında ne sıkıntısı olduğunu anlayabiliyorum.

Zorlanıp ağladığı gün sabah gider gitmez çişim var dedi. Ben de önce tuvalete git sonra sınıfa gir dedim. Ben gidiyorum dedim o tuvalete giderken, tamam dedi, el sallayıp gittim. Ama o tuvaletten çıkınca bana tekrar veda etmek istemiş, beni göremeyince de çok üzülmüş. Bir de İpek rutinleri çok seven ve rutinlerle güvende hisseden bir çocuk. Okula başladığından beri her gün aynı saatlerde aynı şeyleri yapıyorlardı. Dün ilk defa çok yağmur olduğu için öğleden önce bahçeye çıkamamışlar. Bundan da çok etkilenmiş. Bunları hep oyunun içinde canlandırınca öğrendim. Dün eve geldikten yatana kadar belki 30 farklı versiyonda bu şekilde oyun oynadık.

Bir ara kitap okumayı önerdim. Yukarıda bahsettiğim kitapları okuduktan sonra İpek aynen şöyle dedi: ” Kitaplar da iyi anne ama oyun oynamak bana daha iyi geliyor.” Böylece oyuna devam ettik. Bazı çocuklar kendileri rol yaparak oynamaktan hoşlanmıyorlar. O zaman da tamamen oyuncaklar üzerinden oynayabilirsiniz. Arabalar, bebekler, peluşlar her şey olabilir. Çocuğunuz kurmak istemiyorsa, oyunu siz kurabilirsiniz, yaşadığı durumu siz oyunda işlerken o mutlaka katılacaktır bir yerde.

Bir diğer yaptığımız şey, çocuklar okula, anne babalar işlerini yapmaya giderler konuşması. Sizde durum neyse ona göre anlatın. Bizde ben şuan eve gelip çamaşır, bulaşık, yemek gibi işlerimi yapıyor ve Almanca çalışıyorum, yakında Almanca kursum başlayacak, İpek’i okula bırakıp oraya gideceğim. Bunları anlatıyorum.

Duygulardan bahsetmek diğer yaptığımız şey. Şuna benzer şeyler anlatıyorum: “Özlemek zor ama güzel bir duygudur, çünkü insan sadece sevdiklerini özler. Biz de birbirimizi çok sevdiğimiz için çok özlüyoruz. Sonra kavuşacağımızı bildiğimiz için özlesek de, biraz üzülsek de kavuşacağımız zamanı düşünüp mutlu oluyoruz.” Ne olursa olsun sonundaki mutlu kavuşma sahnesi çok çok önemli. Onu sürekli vurguluyoruz. Oyunda da mutlaka canlandırıyoruz. Hafta sonları anne baba çocuk evde hep beraber olacağımızı, beraber istediğimizi yapacağımızı konuşuyoruz. Onun neler hissettiğini dinliyorum. Sadece dinliyorum ve aynalıyorum. Ağlarsa sarılıp sakince okşuyorum. Ama’lı cümleler kurmamaya çalışıyorum. Böyle hissetmesinin, ağlamasının normal olduğunu söylüyorum. Onu güçlendirecek olan şey bu duygular geldiğinde ne yapacağını bilmesi. Bu yüzden sakinleştiğinde; ağlarsa, üzülürse, beni çok özlerse okulda neler yapabileceğini konuşuyoruz: Avucundaki öpücüğü hatırla, yemekten sonra geleceğimi hatırla, öğretmenine gidip sarıl, sevdiğin bir oyuncakla oyna gibi… Bunları kendi kendine sayıyor, eklemeler yapıyor. Bunları konuştuktan sonra gelen rahatlamayı çok net görüyorsunuz.

Önereceğim diğer şey bir takvim hazırlayıp odasına asmanız. Okul günlerini, hafta sonlarını, özel günleri, bayramları vs. beraber işaretlemeniz ve her akşam o güne çarpı atmanız. Bu da kaç gün daha okul var, ne zaman hafta sonu gelecek somut olarak görmesini ve daha kolay dayanmasını sağlıyor.

Bir diğer önerim, okuldan alacağınız zamanı onun için somutlaştırın. Örneğin bizim için bu normalde; yemekten sonra biraz daha oynayacaksın, sen oynarken ben geleceğim, şeklinde. Bugün öğretmen yine erken almamı istedi zorlanmasın diye. Bu yüzden yemekten hemen sonra alacağım için ‘yemeğin bitince geleceğim’ dedim ayrılırken mesela.

Şuan dilden dolayı herkesle istediği gibi iletişim kuramıyor İpek ama anlaması çok ilerlemiş. Söylenenleri genellikle anlıyor. Bugün sınıfa yeni başlayan bir kızla arkadaş olmuşlar. Gelip adını sormuş İpek Nil’e ve bütün gün beraber oynamışlar. Bu yüzden bugün aldığımda çok daha mutluydu. Yarın da o arkadaşıyla oynayacağını heyecanla anlattı. Yani arkadaş edinmeleri okula bağlanmalarını kesinlikle kolaylaştırıyor. Bunun için de zaman gerekiyor biraz.

Her çocuğun alışma süresi farklı. Alışma şekli farklı. İhtiyaçları farklı. Bunu hep hatırlayın ve çocuğunuzu etiketlemeden destek olmanın yolunu arayın. Öğretmeni ile bağ kurması çok önemli. Öğretmenin çocuğu anlaması ve ona karşı hassas olması çok önemli. Ben öğretmene İpek’in dokunmayı sarılmayı çok sevdiğini ve bana “Canım istediğinde öğretmenime sarılabilir miyim?’ diye sorduğunu öğretmene ilettim. Sarılmak isteyip belki de dil bariyerinden dolayı soramıyor olabilir, belki siz sarılalım mı derseniz bundan hoşlanabilir dedim. Öğretmeni de teşekkür etti, tabii ki dedi. Biraz daha dokunarak iletişim kurmaya yöneleceğini söyledi. Şuan dil sorunu da olduğu için bağ kurmak biraz daha zor İpek için. Bu da beden dili ve dokunuşları daha önemli kılıyor. Yani öğretmenle, çocuğunuzu tanıması için iletişimde olmanız çok önemli. Hiç çekinmeyin, aklınızdakileri konuşun. Mutlaka bir orta yol bulunuyor nezaketle konuşunca.

Yurt dışında İpek gibi dil bilmeden okula giden çocuklar için yukarıda kısacık yazdığım bir şeyi burada biraz daha açayım. Dil bilmeyince iletişim şekli beden dili oluyor başlangıçta. O yüzden biz İpek’le temel bazı şeyleri beden dili ile nasıl anlatabilir onları çalıştık. Evrensel bazı işaretleri gösterdim. Evet, hayır, tuvalet, su gibi kelimeleri, kendini tanıtmayı, yaşını Almanca söylemeyi okula gitmeden öğrendi. Bu işini kolaylaştırdı. Okuldaki arkadaşlarının ve öğretmenlerinin adlarını öğrenmeye çalıştık beraber. Öğrendikçe biraz daha az yabancı hissetmeye başladı.

Ayrılıklar çocuklar için hep zorlayıcı. Ne kadar yumuşak ne kadar yavaş geçişler yaparsanız yapın zorlanabilirler. Zorlanmak kötü bir şey değil. Dayanıklılığımız bu zorlanmalarla gelişiyor. Başa çıkma ve uyum sağlama becerilerimiz yine zorlandıkça gelişiyor. Zorlanma ile travmayı birbirine karıştırmamak gerek. Arada çok büyük fark var. Çocuğum neden zorlanıyor, çok mu bağımlıyız, çok mu uyumsuz, çok mu çekingen, neyi yanlış yaptım gibi düşünceler hemen insanın başına üşüşüyor. Bunlar yerine ‘İşleri çocuğum için nasıl kolaylaştırabilirim, zorlanırken onun yanında nasıl durabilirim, dayanıklılığını nasıl arttırabilirim?’ gibi sorular sormak doğru yönde harekete geçmenizi sağlar. Başa çıkamadığınız yerde hemen bir uzman desteği almak da işleri çok kolaylaştırır unutmayalım.

İpek için sonraki gün çok daha kolay geçti. Sabah yine biraz ağlamaklı ayrıldı benden. Camdan bana git diyene kadar bekleyeceğim dedim. Biraz durdum. Öğretmeniyle oynamaya başlayınca bana bay bay yapıp git dedi. Bir iki kez beni sormuş sadece ama mutsuz değilmiş ve ağlamamış. Arkadaş da edindiği için günü daha güzel geçmiş. “Seni yine özledim ama yemekten sonra geleceğini kendime hatırlattım, o zaman çok üzülmedim anne.” dedi onu aldığımda. Belki yarın yine zorlanır veya zorlanmaz bilemiyorum.

Arada böyle günler yaşanabilir ama nasıl başa çıkacağımızı ve destek olacağımızı bilince çok da korkmuyoruz böyle durumlardan. Umarım sizler de heybenize, böyle durumlarda işinize yarayacak bilgiler atmışsınızdır bu yazıdan.

Sevgiler 💓

One thought to “OKULA GİTMEK İSTEMİYORUM”

  1. Tesekkurler paylasimlariniz icin cok istifade ettim ve ediyorum ozellikle 2. Cocugumun emzirme asamasinda sonrasinda ikizlerim oldu onlari tendem emzirme noktasinda bni cok yureklendirdi blogunuzdaki bir soylesiniz. Bn de yurtdisindayim ve en buyuk cocugum okula baslayacak gelecek yil biraz kaygilarim var dil bilmedigi icin umarim cabuk adapte olabilir. Beden dili meselesi gercekten kurtarici bir yontem genel ihtiyaclari icin ama sosyallesmesi icin tabi ki yeterli degil.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.